<

22 Eylül 2008 Pazartesi

ağustos - eylül "süper"de yaz

Pıta ağustos başında Süper'e gittiğinde yazın son demlerine kadar hep beklemiş beni gelirim diye. Mevsim ilerleyip vakit geçtikçe de kaçırdıklarımın resimlerini çekmiş. Ben olmayınca kendisinin de eksik hissederek biriktirdiği bu anları burada sıralamak istemiş.

Dalından koparıp domatesi salatalığı hamm diye yemek.

Mehmet Dede'min köyünün kırlarında koşturmak.


Yunuslu havuzun, heykelin civarında oynamak.

Bahçelerde abilerle oynamak.


vee dayımın bir ayda tam dört kez rastladığı peygamber devesi Zümrüt'ü incelemek. Peygamber devesinin bu türü spesifik olarak "Mantis-religiosa" olup, genel olarak "Praying Mantis" olarak geçer İngilizce'de.. "pray" bu dilde dua etmek, "mantis" ise Yunanca'da peygamber yahut medyum olarak geçtiğinden olsa gerek Türkçe'ye peygamber devesi diye geçmiştir.. tabi "deve" kısmı çeviriyle açıklanamayacak ayrı bir yaratıcılıktan türemiş olsa gerek. Kendisinin dişi olanının çiftleşmeden sonra erkeğini öldürmesiyle ilgili bilimsel tartışmalardan, bahçivanlıkta zararlı böceklere karşı kontrollü olarak (zira zararlı zararsız herşeye saldırabilmektedir) yetiştirildiğine, aşırı gözü kara korkusuz olmasından samurayların onu kendilerine simge bellemelerine kadar ne çok bilecek şey var.. büyüyünce bunları araştırmalıyım.. Şimdilik dayımın türettiği korkunç gelin Zümrüt'ün efsanesinin küçük abi okulu uyarlamasıyla yetinmeli..



Parkta canlı konser veren şehir orkestrasını dinlemek. Bizim memleketin kaç ilinin olağan halinde bu tür bir faaliyete rastlamak mümkündür acaba? Yaşım arttıkça bu konuya müdahil olmalıyım. Amcalardaki görünür yaşa bakınca ise; orada da bunun, geçip gitmiş zamanların nispeten gölgesiz tarafından kalma bir alışkanlık olduğu hissine kapılıyor insan. Ama "gene de" geçip gitmeyen birkaç kardeşin bilincinde ve bilinçaltında kayda değer yansımalar şekillenmekte sanki.

Zümrüt'ün 20 gün sonra çekilmiş bir resmi daha. Kolunun iç kısmında türü "Mantis-religiosa"nın ayırt edici özelliği lekeyi görüyoruz; önceki vakur, kibirli, saldırgan halinden ise geriye örselenmiş, yorgun düşmüş bu yeşil canavar kalmış..

tortunç masal

Zümrüd-ü-Sevda
Fırtına öncesi göğü bulutlar sardığında
Gösterir biri kendini yasak tepenin başında..
Dehşetle tanıştıklarını anlasalar da heyhat
En son Zümrüt adını duydu nice damat
Merhametsiz pençeler kilitlendi etraflarında
Hevesle sokuldukları ölümün koynunda..

Bağlık tepeye ondan koydular yasak adını
Kulaktan kulağa yaydılar esrarını..
Oradan zalim zalim süzer kararan ufuğu
Ararmış gibi kendince bir mutluluğu..
Beklerken sonsuz aşkı her yıldırımda
Eğri bir ümit belirir bakışlarında..

Yağmurdan başkası saklanmaz aslında
Karardıkça kararan fırtınanın bulutlarında
Derinden işitir kendi şarkısını homurtularında
ve göklerin yargısı başlar inmeye damla damla ardında..
Hoyrat rüzgar bırakmaz derman çelimsiz bacaklarında
ve eridikçe erir ümidi yağmurun altında..

Gönlü kırık kanadı ıslak inine döner en sonunda..
Beslendikçe hiddeti ışığın yokluğunda
Çaresiz mi çaresiz bedenin açlığı karşısında
Tokluğuna yeni bir sevda arayacaktır yarın da..

Bin bedbaht vurulsa da büyülü serin bakışına
Yalnızlığa mahkumdur o koyu yeşil karanlığında...
HT '08